3 Haziran 2008 Salı

Neden Çizgi Roman?

1969 yılında, ilköğretim müfettişi olan babamın görevi nedeniyle Yozgat’ta oturuyorduk. Babam, o zamanlar kendisine sürekli Akbaba mizah dergisi, ağabeyim ile bana da Ceylan dergisi alırdı. O tarihte henüz ilkokula gitmediğim için bu dergilerin içindeki karikatür ve çizgi romanları büyük bir hayranlıkla inceler, ilkokul 2 nci sınıfa giden ağabeyime bu çizimlerin konuşma balonlarını bana da okuması için yalvarırdım. Robot Ali, Sihirli Göz ve ismini hatırlayamadığım daha bir çok çizgi roman karakteri ile ilk kez bu dönemde tanışmıştım.

1970 yılında Yozgat’ın Sorgun ilçesine taşındık. Babam artık bizlere Doğan Kardeş dergisi de getirmeye başlamıştı. Uçan Adam adıyla yayınlanan Superman ve Tarzan ile de bu dergi sayesinde tanışmış oldum. Aynı yıl ilkokula başladığım için çizgi romanları kendim okumaya başlamıştım ve bu sayede okuma alışkanlığım da hızla gelişiyordu. Aynı yıl komşu çocuklarının sayesinde, büyük boy olarak yayımlanan Batman, Red Kit, Tom Miks, Teksas ve Teks dergileri ile tanıştım. Red Kit dergisinin içinde iki ayrı bölüm halinde Kızılmaske ve Sihirbazlar Kralı Mandrake de yayınlanıyordu. Sonraki yıllarda konunun içine dalınca bazı çizgi romanların orijinal adı ile yayınlanmadığını, yayımcı firmanın bulduğu farklı isimlerle yayınlandığını öğrendim. Örneğin; Tom Miks sessiz sinema döneminde western filmleri çeviren çok ünlü bir aktördü ve Tom Miks çizgi romanının orijinal adı Capitano Mickey (Küçük Yüzbaşı), Red Kit’in orijinal adı Lucky Luke (Şanslı Luke), Kızılmaske’nin ise The Phantom, The Walking Ghost (Fantom, Yürüyen Hayalet) idi.

Gene 70’li yıllarda bir sakız firması da, satın aldığınız ciklet ile birlikte küçük boyda basılmış Tarkan dergileri veriyordu. Okuduğum bu çizgi romanlar ile kendimi bir anda büyülü bir dünyada bulmuştum. Hatta western çizgi romanları bizi öylesine etkilemişti ki, yaz tatillerinde köye gittiğimizde eşeğe binmek için ağabeyim ile yarışır olmuştuk (bu arada ağabeyimin ısrarla binmeye çalıştığı sıpadan düşüşünü de hiç unutamam). Bindiğimiz eşek at, eşeği koşturduğumuz ova çöl, ağabeyim ile ben de birer kovboy olurduk.

İşte, çizgi roman çizme hevesim de ilkokula başladığım bu dönemde başladı. Sezgin BURAK’ın çizdiği Tarkan’ı kopyalayarak o küçücük yaşımda çizgi roman çizmeye çalışıyordum. Aynı yıl Cumhuriyet gazetesinde tanıştığım Garth isimli çizgi roman ile de, o zamanlar adını koyamadığım bilim-kurgu türüne de bir ilgim olduğunu hissetmiştim.

1970-1975 yılları arasında sayısız çizgi roman okudum ve yukarıda bahsettiğim çizgi roman kahramanları dışında Karaoğlan, Pekos Bill, Kit Taylor, Kinowa, Kaan, Kara Murat, Tolga, Tom Braks, Tom Billy, Zembla, Jungla, Demir Adam, Vampirella, Hulk, Örümcek Adam, Kaptan Amerika, Gordon, Yüzbaşı Volkan, Kaptan Venüs... gibi bir çok çizgi roman kahramanı ile tanıştım.

1975-1978 yılları arasında (ki ortaokul öğrencisiydim) karikatür ve amatörce çizgi romanlar çizmeye başlamıştım. Ortaokulu bitirdiğim 1978 yılının yaz aylarında, nükleer bir savaş sonrasında dünyada sağ kalan insanların yaşam mücadelesini anlattığım “Tarihten Gelen Adam” isimli 10 sayfalık bilim-kurgu tarzında kısa bir çizgi roman çizmiştim. O tarihte Bandırma’daydım ve İstanbul’da, Günaydın gazetesinin matbaasında çalışan amcamı ziyaret için İstanbul’a gittiğimde, Hürriyet gazetesine de uğrayarak “Gerçek Hayat Hikayeleri” serisini çizen Faruk GEÇ’i ziyaret ettim. Faruk GEÇ, “çizgiler ve konu çok güzel, ancak senin yaşın da çok küçük, bunları sen çizmiş olamazsın” dedi. Kendisine, hemen onun yanında çizim yaparak bunları benim çizdiğimi ispatlayabileceğimi söyledim ama kabul ettiremedim. Bunun üzerine Milliyet Çocuk dergisine giderek çizmiş olduğum çizgi romanı yayınlatmak istediğimi söyledim. Aldığım yanıt, üç aşağı, beş yukarı aynıydı ve derginin kadrolu çizerleri olduğu, yurtdışından satın alınan çizgi romanlar da dahil, hepsinin sayfalarının planlı olduğu, bu yüzden çizgi romanımı yayınlayamayacaklarını söylediler. Ancak ilk karikatürüm o yıl Milliyet Çocuk dergisinde yayımlandığı için bu derginin aradan çok uzun yıllar geçmesine rağmen kalbimde ayrı bir yeri vardır.

Aynı yıl, İstanbul’da kazandığım ve üç yıl boyunca okuyacağım Deniz Astsubay Hazırlama Okulu’na kaydımı yaptırdık. Artık İstanbul’da olmam benim için bir avantajdı. Her hafta sonu gazeteleri ve dergileri dolaşıyor çizdiğim karikatürleri götürüyordum. Bu arada çizgi roman olayına ara vermiş, karikatür üzerinde yoğunlaşmıştım. Mutlaka her hafta sonu, kadrosunda Müjdat GEZEN, Semih BALCIOĞLU, Zeki BEYNER, Cafer ZORLU, Mahmut KARATOPRAK, Ercan TURGUT gibi isimlerin çalıştığı ÇİVİ mizah gazetesine uğrardım. (1992 yılında Gölcük’de ikamet eden karikatürist Yaşar TOSUN ile tanıştığımda, kendisinden onun da ÇİVİ mizah gazetesinde o dönemde çizerlik yaptığını öğrendim; ancak aradan çok uzun bir zaman geçtiği için kendisini gazeteden hatırlayamamıştım.)

1978 yılında, cep harçlığımdan biriktirdiğim para ile Bandırma’da “Arkadaş” isimli, bilim-kurgu ağırlıklı bir dergi bastırdım. Kapağını da kendim çizmiştim. Şu anda elimde bir sayı bile kalmamasına üzülüyorum. 1980 yılında da gene aynı hızla “Bandırma’nın Sesi” dergisini bastırdım. Büyük emeklerle hazırladığım her iki derginin ömürleri tek sayılık olmasına rağmen, “Bandırma’nın Sesi” dergisinden elimde bir sayı kalması bile beni mutlu etmeye yetiyor diyebilirim. Unutmadan, “Bandırma’nın Sesi” dergisinin arka kapağında da Kızılmaske (The Phantom)’nin kısa bir macerasını yayınlamıştım.

1978 yılında tanıştığım X-BİLİNMEYEN bilim-kurgu dergisi ile kendimi bir anda bilim-kurgunun o muhteşem dünyasında bulmuştum. 1980’li yılların başında yayınlanmaya başlayan ve UFO’lar ile dünya dışı hayat normları hakkında konular içeren “Planet, Evrende Zeki Hayat” dergisi, tekrar çizgi roman (özellikle de bilim-kurgu türü) çizmeye başlamama neden oldu. O sıralarda Ankara’da görev yapıyordum ve İstanbul ile yaptığım yazışmalar sonucu derginin yöneticisi Sayın Selman GERÇEKSEVER konuya olumlu yaklaştı ve Planet dergisinde kısa çizgi romanlarım ile karikatürlerim yayınlanmaya başladı. Bu arada dergiye rapor edilen Türkiye sınırları içindeki fotoğraflanma imkanı bulunamamış olan UFO gözlemlerini de resimliyordum.

Aynı yıllarda, Yüzbaşı Volkan ve Kaptan Venüs’ü çizen Ali RECAN’ın yönettiği ALFA Yayınları ve AR Çizgi Roman Kulübü’nün yayınladığı Marvel Comics’in çizgi roman kahramanlarının Türkiye’yi sardığı bir dönemde karikatürlerim ve çizgi romanlarım bu dergi grupları içinde yayınlanmaya başlamıştı. ÇİVİ mizah gazetesinde çalışmalarım konusunda beni sürekli destekleyen Mahmut KARATOPRAK’tan sonra Ali RECAN da çizgi roman ve karikatür çizimleri konusunda beni sürekli desteklemeye devam etmiştir; öyleki eski cumhurbaşkanlarımızdan rahmetli Turgut ÖZAL’ın basın danışmanlığını yaparken bile o kadar yoğun çalışmaları arasında bu ilgi ve desteğini vermeye devam etmiştir.

1981-1983 yılları arasında aylık olarak Bursa’da yayımlanan “Kamera” dergisi de benim için ayrı bir dönüm noktası olmuştur. Dergi yayın hayatına son verinceye kadar burada da karikatür, çizgi roman ve reklam grafikleri çizmeye devam ettim. Ancak, derginin 1983 yılında yayın hayatına son vermesi ile birlikte benim için çizgi roman çalışmalarımda tekrar bir sayfa daha kapanmış oluyordu.

1985-1991 yılları arasında Çanakkale’deydim. Burada bulunan günlük gazetelerde de karikatür ve çizgi roman çalışmalarımı devam ettirdim. 1984 yılında “Planet Evrende Zeki Hayat” dergisinde iki sayfa halinde yayınlanan, konusu 30 ncu yüzyılda geçen Albert EINSTEIN’in izafiyet teorisinden yola çıkarak çizdiğim bilim-kurgu tarzındaki “Kaptan Mirza” isimli çizgi romanımı bu dönemde genişleterek üç ayrı macera halinde çizdim ve bu çizgi romanım da günlük olarak Çanakkale gazeteleri ile Alfa yayınlarında yayımlandı. Mirza, eski Türklerde bir soyluluk ve asalet ünvanı olduğu için çizgi romanıma bu ismi vermiştim.

2004 yılında emekli olduktan sonra ise, bir SAT komandosunun maceralarının anlatıldığı “Donanma Kaplanı : Başçavuş YILDIRIM” karakterini yaratarak hem senaryosunu yazdım hem de çizgi roman şeklinde çizmeye başladım. Bu çizgi romanım da bazı günlük gazetelerde ve Avustralya'da YENİ VATAN Gazetesi'nde yayımlanmıştır. 


Neden çizgi roman derseniz, bugün yurtdışındaki üniversitelerde ayrı bir ders olarak okutulan ve bir kürsüsü bulunan 9 ncu sanat çizgi romanın insanı dinlendirdiğine, okuma zevki aşıladığına ve okuma işlevine görsel bir zevk ve zenginlik kattığına, ayrıca sinema sektörünü kurtarıcı bir konu kaynağı olduğuna inanıyorum.

Bu arada, Yeşilçam’a ilham kaynağı olmuş ve başrollerinde 1960’lı yılların jönü İrfan ATASOY’un oynadığı yerli Batman/Superman karışımı Şazem, Kızılmaske, Uçan Adam Killing’e Karşı, Killing İstanbul’da gibi döneminin kısıtlı imkanlarıyla ve sinema tekniği ile çevrilen ve çocukluğumda zevkle izlediğim çizgi romanların fantastik sinema versiyonlarının, günümüz teknolojisi ile yeni versiyonlarının neden çekilmediğini de merak ediyorum. Elin oğlu, nefis görsel efektli çizgi roman filmleri çekerken, Yeşilçam’ın çevirdiği bir “Tarkan” filminde, bozkırda at koşturan Tarkan’ın arkasında gökyüzünden geçen bir uçak gördüğünüzde, ya da 1953 yapımı “İstanbul’un Fethi” filmini izlerken Fatih Sultan Mehmet’i canlandıran Sami AYANOĞLU’nun bileğinde bir kol saati gördüğünüzde inanın ki dumura uğruyorsunuz. 1979 yılında başrolünü Bandırmalı hemşehrim Aytekin AKKAYA’nın oynadığı yerli “Kaptan Amerika” filmini seyretmiştim. Görsel hata yakalamanız hemen hemen yok gibiyken, bir anda kostümlü süper kahraman olarak bildiğiniz Örümcek Adam’ı, Kaptan Amerika’nın karşısında düşmanı olarak kötü bir rolde gördüğünüzde bu filmde de hayal kırıklığına uğramaktan kurtulamıyorsunuz.

Yeri gelmişken, Türkler tarafından sinemaya uyarlanan çizgi romanlara ve başrollerinde oynayan sanatçılara hatırladığım kadarıyla burada biraz zaman ayırayım.

Kaptan Swing (Commandante Mark) Salih GÜNEY

Tom Miks (Capitano Mickey) Lami ATEŞ

Zagor Cihangir GAFFARİ

Zagor Levent ÇAKIR

Zagor, Kara Bela Levent ÇAKIR

Tolga İrfan ATASOY

Kaptan Amerika (Captain America) Aytekin AKKAYA (3 Dev Adam)

Karaoğlan Kuzey Vargın
Karaoğlan Kartal TİBET

Karaoğlan Kaan URGANCIOĞLU

Tarkan Kartal Tibet
Tark_Han Tanju KOREL


Cici Can Göksel ARSOY

Kızılmaske (The Phantom) İrfan ATASOY
Kızılmaske (The Phantom) İsmet ERTEN
Kızılmaske (The Phantom) Levent ÇAKIR
Badman, Yarasa Adam (Batman) Levent ÇAKIR

Kilink İstanbul’da İrfan ATASOY

Maskeli Şeytan İrfan ATASOY

Kilink Uçan Adam'a Karşı İrfan ATASOY

Kinowa Hüseyin ZAN

Zorro Tamer YİĞİT

Tarzan Yavuz SELEKMAN

Şaşkın Dedektif Killing’e Karşı Sadri ALIŞIK, Murat SOYDAN

Red Kit (Lucky Luke) Sadri ALIŞIK

Red Kit (Lucky Luke) İzzet GÜNAY

Kara Kartal/Kara Şahin/Kara Atmaca İzzet GÜNAY

Üç Süpermenler Cüneyt ARKIN

Malkoçoğlu Cüneyt ARKIN

Malkoçoğlu Kurt Bey Serdar GÖKHAN

Kara Pençe Serdar GÖKHAN

Binbaşı Tayfun (Captain America) Nihat ZİYALAN

9 ncu sanat çizgi romanın, tıpkı Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi bir gün Türkiye’de de gerçek tahtına oturacağı inancı ile, Türkiye’de bu konuya gönül vermiş insanlara AR Çizgi Roman Koleksiyon Ansiklopedisi’ni kazandıran merhum Ali RECAN ve Darkwood Sakinleri çizgi roman kültürü dergisini yayımlayan Hakan ALPİN’e teşekkürlerimi sunarım.

En güzel günler sizlerin olsun.

9 ncu Sanat: "Çizgi Roman"

Türkiye’de yayınlanan ilk çizgi romanlar, üç beş resimle bağımsız bir olayı yansıtmaktaydı. Bunların çoğu da yabancı dergilerden, telif ücreti ödenmeden, tercüme edilerek yayınlanan “strip” (bant) tipi çizgi romanlardı. Bu tip karikatürize edilmiş çizgi romanların günümüze kadar gelen en uzun ömürlüsü, halen yayınlanmakta olan “Güngörmüşler” adlı çizgi romandır. Ülkemizde yerli çizgi romanlar ancak 1930 yılından sonra ortaya çıkmıştır.

Yabancı çizgi roman ressamlarının etkisiyle ressam ve karikatüristler kendi tiplerini yaratarak çizmeye başlamışlar, önce; ünlü karikatürist Cemal Nadir (GÜLER)’in kelebek gözlüklü, melon şapkalı, göbekli, şişman, şık giyinen, nüktedan bir İstanbul Efendisi olan “Amcabey” doğmuştur. Amcabey, günlük olaylar, siyasal ve sosyal hayat hakkında fikirler öne süren bir tiptir. Cemal Nadir’in 1947 yılında ölümüyle birlikte, arkasında bir devrin bütün zenginliğini bırakarak Amcabey de ölmüştür.

Aynı yıllarda Orhan URAL’ın yarattığı, gerçek bir kişiden adını alan “Pazarola Hasan Bey”, Amcabey’e yakın bir sükse ile ortaya çıksa da, 2 nci Dünya Savaşı’ndan sonra bu tip de rağbetten düşmüştür.

1950-1975 yılları arasında yabancı striplerin yanında, yerli ressam ve karikatüristlerin çizgi romanları, büyük tirajlı gazetelerde kendilerine sağlam bir yer edinerek günümüze kadar başarı ile gelmişlerdir. Ünlü şovmen Orhan BORAN’ın radyo programı için yarattığı sevimli tavşan “Yuki” merhum Altan ERBULAK tarafından çizgi romana dönüştürülmüş, Abdullah Ziya KOZANOĞLU’nun yazdığı “Adsız” Suat YALAZ tarafından resimlenmeye başlamış, bir süre sonra ismi önce “Kaan”, sonra “Karaoğlan” olarak değiştirilerek Suat YALAZ tarafından yazılıp çizilmeye başlanmış, 1950 Kore Harbi’ne asteğmen olarak katılan astsubay Ayhan BAŞOĞLU (o yıllarda Atğm.-Yzb. rütbeleri astsubay olarak tanımlanıyordu. 1951'den sonra günümüzdeki tanımı subaydır) tarafından tarihi bir kişilik olan “Malkoçoğlu” karakteri yaratılmış, Şahap AYHAN “Tengiz”’i, Sezgin BURAK “Tarkan”’ı, Faruk GEÇ sosyal çevre, şehir ve köy hayatı ile yaşanmış gerçek aşkları anlatan “Gerçek Hayat Hikayeleri”ni, Aziz NESİN ve Turhan SELÇUK ise “Abdülcanbaz”ı yaratmışlardır.

Cumhuriyet’den günümüze kadar, yukarıda ismini saydığımız çizerlerin yanı sıra bir çok ressam ve karikatürist çizgi romana gönül vermiş; 1974 Kıbrıs Harekatı’ndan sonra Ali RECAN tarafından yaratılan “Yüzbaşı Volkan” karakteri ise en uzun ömürlü çizgi roman olmuştur. Ali RECAN’ın 2001 yılında vefatından sonra Yüzbaşı Volkan’ın eski bölümlerinden kolaj yapılan “Şafak Bekçileri” isimli çizgi romanda Volkan Tuğgeneral’liğe terfi ettirilmiş ancak eski popülaritesini yakalayamamıştır. Keza, “Kaptan Venüs” de Ali RECAN tarafından yaratılan ve hafızalardan silinmeyen, adını güzellik kraliçesi Venüs’den alan sarışın ve çekici bir dişi astronot olarak Türk çizgi roman tarihinde yerini almıştır. Ali RECAN ayrıca 80’li yıllarda kendi gayretleriyle Türkiye’nin ilk çizgi roman ansiklopedisini hazırlayarak bu konuyla ilgilenenlerin beğenisine sunmuştur.

Beyazperdeye geçmeden önce grafiker olarak yaşantısını sürdüren sinemanın “kral” lakaplı aktörü merhum Ayhan IŞIK ve aktör Süleyman TURAN’ın da yayınlanmış çizgi roman çalışmaları mevcuttur.

Anadolu Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Türk Halk Müziği Sanatçısı Bahattin ATAK’ın da yerel ve ulusal basında yayınlanmış bir çok çizgi romanı mevcuttur.

Ülkemizde karikatürize çizgi roman çizen Turhan SELÇUK “Abdülcanbaz” ile, merhum Oğuz ARAL “Hafiyesi Mahmut”, “Utanmaz Adam” gibi karakterlerle, Bülent ARABACIOĞLU “En Kahraman Rıdvan” ile, Galip TEKİN “fantastik çizgi romanlar” ile, Nuri KURTCEBE “Gaddar Davut” ile, Hasan KAÇAN “Eşek Herif” ile bu akımın gelişmesine katkıda bulunarak Türkiye’de mizahi çizgi romanın gelişmesine öncülük etmişlerdir.

“Bitirim”, “Kaptan Mirza” ve “Donanma Kaplanı : Başçavuş Yıldırım” karakterlerinin yaratıcısı, “Mehmetçiğin Sesi : AYYILDIZ Bülteni”nin çizeri emekli astsubay Özgün UYSAL ise çizgi roman alanında başarılı eserler vermiş asker çizgi roman ressamları arasında sayılmaktadır.

Buraya kadar, kısaca çizgi romana ve çizgi roman ressamlarına değinmeye çalıştım. Peki ama gerçekte çizgi roman nedir? Okul çağındaki çocuklarımız ve gençlerimiz için yararlı mı, yoksa zararlı mıdır? Bu kadar açıklama yaptıktan sonra, bu sorularımıza birlikte bir yanıt bulmaya çalışalım.

Gerçekte çizgi roman, çok yararlı bir iletişim aracıdır. Fazla kafa yormadan, kısa cümleleri bir anda göz ucu ile okuma olanağı vermekte, resimler ve yazılar birbirini tamamlamaktadır. Çizgi romanda iki ayrı öğe (resim ve yazı) birleştirilerek, hızla anlam çıkarılmaktadır. Çizgi roman çizen ressamlar, canlı, cansız modellerden ve fotoğraflardan yararlanmakta, bu nedenle her şey gerçeğe uygun biçimde yansıtılmaktadır.

Günümüzde çizgi roman, okul kitaplarına bile girmiş olup, özellikle çocuklar için çabuk okuma ve kavrama yeteneklerini geliştirme açısından tam anlamıyla yararlı ve ucuz bir uyarıcıdır. Çizgi roman, küçüklerin sözlüğünü zenginleştirmekte, resim sanatını sevdirmekte, belirli bir ölçüde eğitmektedir. Özenle hazırlanmış çizgi romanlar insanlara dinlenme ve hoşça vakit geçirme olanağını sunmaktadır.

Çocuklarımız çizgi roman okumalı mı? Günümüzde her yaş grubuna ve her zevke hitap eden bir sürü yerli ve yabancı (bilimsel, tarihi, mizahi, erotik, pornografik, dini v.b.) çizgi romanların yayınlandığını düşünürsek, bunların kontrolünü ebeveyn olarak elimizde tutarak, çocuklarımıza zarar vermeyecek çizgi romanları okumalarına müsaade etmeliyiz. Aksi halde, onların ders kitaplarının arasına sıkıştırdıkları, ruhsal yapılarını olumsuz yönde etkileyebilecek olan zararlı içerikli çizgi romanları okumalarının sonuçlarına da katlanmak zorunda kalabiliriz.

Saygılarımla.

Bunları Biliyor Muydunuz?

MALKOÇOĞLU çizgi romanını yazıp çizen merhum Ayhan BAŞOĞLU’nun Kara Kuvvetlerinde Asteğmen rütbesi ile Yedek Astsubay (Yedek Astsubay, günümüzdeki Yedek Subay olup, 1951 yılına kadar Asteğmen, Teğmen, Üsteğmen ve Yüzbaşı rütbelerindeki askerler "Astsubay" olarak tanımlanıyorlardı. 1951 yılında yayımlanan "Astsubay Kanunu" ile Astsubay tanımı Subay, Gedikli Erbaş tanımı ise Astsubay olarak değiştirilmiş, bu kanun paralelinde Gedikli Erbaşların Başgedikli rütbesi ise Kıdemli Başçavuş olarak değiştirilmiştir) olarak görev yaptığını ve Kore Savaşı’na katıldığını, Malkoçoğlu karakterini, Kore Savaşı’ndan döndükten sonra orada şehit olan Türk askerlerinin anısına yarattığını, bu karakteri beyazperdede canlandıran Cüneyt ARKIN’ın halen Malkoçoğlu Cüneyt diye anıldığını,

Merhum sinema sanatçısı Sadri ALIŞIK’ın oynadığı “Turist Ömer Uzay Yolu’nda” adlı fantastik Türk filminin orijinalinin STAR TREK dizisinin bir bölümüne ait olduğunu ve bu filmin henüz Star Trek dizisinin o bölümü Türkiye’de gösterilmeden sinemalarda oynatılmaya başladığını,

Yılmaz ATADENİZ’in 60’lı yıllarda yönettiği çizgi romanlardan beyazperdeye uyarlanan ve başrollerinde o yılların jönü İrfan ATASOY’un oynadığı Uçan Adam, Killing, Kızılmaske, Maskeli Şeytan gibi fantastik filmlerin Amerikalılar ve Avrupalılardan önce çevrildiğini, hatta Marvel Comics firmasının yarattığı Captain America (Yüzbaşı Amerika) karakterinin de Amerikalılardan önce “Binbaşı Tayfun” adı ile siyah-beyaz sinema döneminde Türkler tarafından çevrildiğini ve kıyafetinin Yüzbaşı Amerika ile aynı olduğunu (üniformasının Amerikan bayrağını temsil ettiğini),

TRT-1’de hafta içi her akşam Metin UCA tarafından sunulan MİRAS isimli yarışma programının bir bölümünde finale kalacak iki yarışmacıdan birisini belirlemek için sorulan sorular içinde “bu çizgi romanların hangisi beyazperdeye taşınmamıştır” sorusunun içinde, yarışmacının bulmaması gereken “Zagor” karakterini bulması nedeniyle elenmesini, ancak gerçekte Zagor karakterinin beyazperdede ilk kez İranlı aktör Cihangir GAFFARİ tarafından, daha sonra ise iki kez Levent ÇAKIR tarafından canlandırıldığını, yarışmacının boşu boşuna elendiğini,

Ünlü yazar Aziz NESİN’in bir zamanlar ordu mensubu olarak görev yaptığını ve yüzbaşı rütbesinde iken ordudan ayrıldığını,

Bütün dünya ülkelerinde Lucky Luke (Şanslı Luke) adıyla yayımlanan çizgi romanın sadece ülkemizde Red Kit (Kızıl Kit) adıyla yayınlandığını,

Donanmamıza ait münfesih TCG SAVAŞTEPE’nin adının Balıkesir’in Savaştepe ilçesinden alındığını ve geminin tarihçesi ile fotoğraflarının Savaştepe ilçesi Milli Eğitim Müdürlüğü, Halk Eğitim Merkezinde mevcut olduğunu,

70’li yıllarda Türkiye’de ilk taverna müziğini başlatarak peşinden aynı türde şarkı söyleyen Ümit BESEN, Kadir SEZER, Arif SUSAM, Cengiz KURDOĞLU gibi sanatçılar gelmesine yol açan ve şimdilerde Eski Dostlar grubunda şarkı söyleyen Ercan TURGUT’un ses sanatçısı olmadan önce ÇİVİ Mizah Gazetesinde karikatürist olarak çalıştığını, kuzeni olan Kartal KAAN ile birlikte Delikanlılar adlı bir müzik grubu kurarak Eurovision Şarkı Yarışmasına katıldıklarını ve bu yarışmadan sonra karikatüristliği bırakarak ses sanatçılığına başladığını,

Ülkemizde Tom Miks adıyla yayımlanan çizgi romanın gerçek adının Capitano Mickey (Küçük Yüzbaşı) olduğunu, Tom Miks’in ise sessiz sinema döneminde western filmleri çeviren çok ünlü bir aktör olduğunu, Cağaloğlu’nda kapak ressamı olarak çalışan Samim UTKUN’un bu aktörün hayranı olması nedeniyle çizgi roman kitap olarak yayımlanacağı zaman Capitano Mickey’in adını Tom Miks olarak değiştirdiğini,

Turhan SELÇUK’un günlük bir gazetede yazıp çizdiği ABDÜLCANBAZ isimli karikatürize çizgi romanın konusunun önceleri Aziz NESİN tarafından yazıldığını,

Suat YALAZ’ın Asya Kaplanı KARAOĞLAN çizgi romanının adının önceleri ADSIZ olduğunu, konularının manken Yasemin KOZANOĞLU’nun dedesi olan yazar Abdullah Ziya KOZANOĞLU tarafından yazıldığını, daha sonra isminin önce KAAN sonra ise KARAOĞLAN olarak değiştirilerek Suat YALAZ tarafından yazılıp çizilmeye başlandığını,

Biliyor muydunuz?

Pişmiş Kelle (!)

1985-1991 yılları arasında Çanakkale’de; Muhabere Elektronik Tesisleri’nde İdari Astsubay olarak görev yapmaktaydım. Nöbetlerimizi bazen karargahta, bazen de bağlımız olan Verici İstasyonu’nda dönüşümlü olarak tutmaktaydık.

Verici İstasyonu’nda nöbet tuttuğum günlerden birisinde karargahı arayarak orada nöbet tutmakta olan Astsubay Gökhan KADAN’dan “öğleyin karargahtan LF İstayonuna yemek getirecek aracın şoförüne bana bir PİŞMİŞ KELLE mizah dergisi (*) aldırarak yollamasını” rica ettim. Gazete bayii aracın güzergahı üzerindeydi. Gökhan KADAN “Tamam ağabey, ben şoföre parasını verir, almasını tembihlerim” dedi.

Yemek saati gelmesine rağmen bizim yemek aracı gelmemişti. Çok sonra araç, buz gibi olmuş yemeklerle geldiğinde şoföre “neden bu kadar geciktiğini” sordum.

-“Komutanım” dedi, “Çanakkale merkezindeki bütün lokantaları ve sakatatçıları dolaştım, hiç birisinde pişmiş kelle yoktu; bulduğum kelleler de daha yeni temizlenmiş, pişirilmemişti.”

-“Eeee?”

-“Ben de çiğ olduğu için yemeyeceğinizden ve burada da pişirme imkanınız olmadığından dolayı almadım. Şehir merkezine indiğim için de geciktim.”

-“???????”

Bir anda dumura uğramıştım. Acaba Gökhan KADAN, şoförümüze Pişmiş Kelle almasını tembihlerken “mizah dergisi” bölümünü atlamış mıydı, yoksa şoförümüz söyleneni yarım kulakla dinleyip bu bölümü algılayamamış mıydı? Ama zihnini pişmiş kelle sakatatına odakladığından, yapmış olduğu açıklama da çok mantıksaldı. Gerçekten de nöbet tuttuğumuz istasyonda mutfak imkanları mevcut olmadığından, yemekler karargahtan pişirilmiş olarak gönderiliyordu.

Bu anlatma / anlama hatası yüzünden aracımızın güzergah değiştirerek gecikmesine mi, personelimize yedireceğimizin yemeklerin bu nedenle soğumasına mı, yoksa şehir merkezinde bulsaydı şoförümüzün satın alarak getireceği pişmiş kelleyi yemek zorunda kalacağıma mı yanayım bir türlü karar verememiştim. Bu olay, her hatırlayışımda beni tebessüm ettiren hoş bir anıdır.

NOT (*) : Pişmiş Kelle Dergisi, 80’li ve 90’lı yıllarda Engin ERGÖNÜLTAŞ yönetiminde Milliyet Gazetesi tarafından haftalık olarak yayımlanan bir mizah dergisiydi.

Çizgi Roman Fırtınası Sona mı Erdi?

Son yıllarda insanların eskiye dönük tutkularını farkeden Doğan Yayınları, yeni çizgi roman karakterleriyle birlikte eski dostlarımızdan Zagor, Teksas, Tom Miks ve Kinowa gibi çizgi romanların yeni maceralarını piyasaya sürerek çizgi roman tutkunlarını ihya etmiştir.

Şu son on yıl içinde yabancı ülkelerde çekilen filmlerden en az birisinin bir çizgi romandan adapte edilmesi bu ülkelerde çizgi romana her dönemde değer verildiğini göstermektedir.

Geçtiğimiz yıllarda çekilen ve özel bir televizyon kanalında (Kanal D’de) yayımlanan, ancak gerekli reytingi toplayamadığı gerekçesiyle yayından kaldırılan Suat YALAZ’ın KARAOĞLAN çizgi romanının televizyon dizisindeki formatı da, bu sanatın tutkunlarının ülkemizde halen var olduğunu göstermektedir.

Unutmayalım ki, bizleri geçmişte bir maceradan öbürüne koşturan, kah at üstünde Altaylara, kah uzayda bilmediğimiz galaksilere ve gezegenlere, bazen Darkwood ormanına, bazen de Kulver Kalesi’ne götüren, çocukluk ve gençlik dönemlerimizde hayal dünyamızı renklendiren hep bu çizgi romanlardır.

Köroğlu’nun, “tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” deyişinde olduğu gibi “televizyon, video, VCD icat oldu, çizgi romanlar yok oldu” diyorsanız, çizgi roman fırtınasını değil, içinizdeki çocuğu yok etmişsiniz demektir.

Unutmayın ki, geçmişte çizgi romanı olanlar, okudukları kitapları birbirleriyle değişirlerdi. Oysaki televizyon çağının insanları, bırakın birbirleriyle konuşmayı, evde bir diziye yada bir eğlence programına takılıp aile fertleriyle bile konuşmuyorlar.

Komşuya gezmeye gidildiğinde, çaylar içilirken gözler beyaz camdan ayrılmıyor, tek tük birkaç kelimenin haricinde ev sahibiyle pek bir şey konuşulmuyor.

Kısacası, çizgi roman fırtınasının sona ermesi iyi mi yoksa kötü mü oldu, bu kişilere göre değişir; ancak televizyon, video, VCD gibi cihazların hayatımızı ele geçirmesinin, komşuluk da dahil bir çok değerimizi yok ettiği kanısındayım.

Kalın sağlıcakla.

DENİZ ASTSUBAY OKULLARI ÖĞRENCİLERİ, 43 YILDAN BERİ BENİM TASARIMIM OLAN ŞAPKA KOKARTINI KULLANMAKTALAR

Tüm kuvvetlere ait askeri öğrencilerin şapka kokartlarında Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden  ve yukarı doğru baktığı için bağımsız bir...